Edebiyat, dipsiz bucaksız bir kuyu. İnsan evladının varlığından beri duygularımız ve düşüncelerimizle bütünlenmemizi sağlayan bir araç. Romanlar ise bu bütünlenme serüvenindeki en büyük destekçilerimiz. Türk Edebiyatı veya Dünya Edebiyatı fark etmeksizin, bilim kurgu-distopya-fantastik-romantik vs. tür ayırt etmeden okumak insanın kendi benliğine yapabileceği en büyük yatırım. Bu yüzdendir ki yargılamadan ve tek bir türe bağımlı kalmadan her konuda bir ilgi ve bilgi deposu oluşturan okuyucu olmak en doğru yol denebilir.
Benim ise Türk Edebiyatı alanında tarih türü sevdam olmasına rağmen olabildiğince fantastik-bilim kurgu- paranormal gibi farklı ve çok tercih edilmeyen türlere de ara ara yönelmeye çalışıyorum. Bu türlerin kemik okuyucu kadro tarafından tercih edilmemesi ya da tercih edenlerin linçlenmesinin nedeni insanların sadece didaktik bir yanı varsa okumayı mantıklı bulmalarından kaynaklı oluşan bir kafa yapısına bürünmesi. Yani, birçok insan diyor ki ben bir kitap okuyacaksam o eserin sonunda bir tarih, bilim veya felsefe gibi alanda kültür sahibi olabilmeliyim. Evet, zaten bu şekilde bi okuyucu olmak ve tamamıyla watpadd kitabı tarzında fantastik dünyaya girişmemek daha mantıklı. Ancak kabul edelim ki biz kemik kadro okuyucular da bazı zamanlar dinlenmek ve çıtırlanmak istiyoruz. Edebi kaygıdan uzak, merak uyandıran, ayarında klişe barındıran ve dili olabildiğince sade eserleri ayda bir veya iki ayda bir şeklinde tercih etmeliyiz ki zaman zaman zihnimiz ve gözlerimiz dinlensin aynı zamanda da 18 yaşındaki hislerimizi ve heveslerimizi anımsayabilelim.
Bu bahsettiğim şekilde dinlendiren ve merak ettiren son eserim ise Sezin Karameşe'den "Yıldıza Dokunmak" kitabıydı. Eserin konusu klasik aşk hikayelerinden farklı olarak paralel evrenler arasında geçiyor ve kuantum fiziğine de hafiften göz kırpıyor. Bu açıdan oluşturulan aşk şemalarında da binevi klişelikten kurtuluyor diyebiliriz. Konuyu özetleyecek olursak; 17 yaşınızda gözünüzü açıyorsunuz hala aynı kişisiniz ama hayatınızdaki her nokta 180 derecelik bir değişime uğruyor. Bu durum ise hafıza kaybı denilip geçiştiriliyor ve aradan geçiyor koskoca 12 yıl. Bu kadar yılın sonunda size gelip diyorlar ki sen aslında bu evrene ait değilsin senin buradaki kurduğun hayatını, ailem bildiğin dostlarını, emek verdiğin mesleğini ve canından çok sevdiğin aşığını bırakıp diğer evrendeki hayatına geçmen lazım. Eee siz bırakır mıydınız? Ben asla. Hele ki içimdeki sönüp bitmeyen 17 yaşındaki kız yüzünden konu aşk ise hayatta sırtımı dönüp gidemem. Yani ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz demişiz benim yanlış evrende olmam vazgeçmek için bir neden değil bence.
Başrollerimiz de böyle düşünüyor ve gizli örgütlerden kaçmaya başlıyorlar. Biz de bölüm bölüm ya bu kaçış hikayesini okuyoruz ya da baş karakterimizin ilk ait olmadığı evrene geçtiğinde yaşadığı lise zamanlarını okuyoruz. Hah ben burada birazcık koptum işte. Kaçtıkları ve bilim kurguya bağlanan anlarda kitap beni içine çok aldı ama lisedeki klişeleri okurken bünyemin daha fazla dayanamadığı anlar da oldu...
Yine de genelleme olarak bakarsak günümüz Türkiye'sinde oluşturulan birçok watpadd kitabından daha yaratıcı bir konuya sahipti diyebilirim. Eser ben de merak hissini ve yer yer pofuduk olup ağlama dürtülerimi uyandırdı. Kafa dağıtmak için tavsiye edilir.