Namık Kemal'in 1873-1876 yıllarında sürgündeyken kaleme aldığı, adını aslında "Son Pişmanlık" koymasına rağmen yayınevinin habersiz kararıyla "İntibah (Uyanış)" olarak basılan ve aynı zamanda Türk Edebiyatı'nda da ilk edebi roman olma özelliğini taşıyan o kitap. Yani Namık Kemal'i, İntibah eserini yazarak Osmanlıcanın roman diline de uygun olduğunu vurgulamak için biz okuyuculara sunmuş, bunu başarmış ve edebiyat kültüründe de bir devrim yaratmış olarak tanımlayabiliriz.
Hem yazarın koymayı planladığı isim hem de yayınevinin yakıştırdığı isimden de anlayacağınız üzere kitap son raddede gelen bir uyanışla oluşan pişmanlığı anlatıyor biz okuyuculara. Daha 21 yaşında körpecik, iyi eğitimli, kendi halinde ve anasının dizinin dibinde yaşayan Ali Efendi'nin bir gün Çamlıca açıklarında gördüğü şehvetli, etkileyici ve bir o kadar güzel olan Mahpeyker'e kalbini kaptırmasıyla başlıyor kitap. Bu dillere destan aşk gizlenen o yüz kızartıcı sırlar açığa çıktığında bile sönmüyor, Ali Efendi uğradığı manipülasyonlarla tabiri caizse yoldan çıkıyor denebilir.
Bir tarafta ne bir kadınla muhattap olmuş ne hayatın gerçekleriyle tanışmış ne de kazık yemiş yani kısacası ot gibi yaşamış ot gibi devam eden Ali... bir tarafta ise hayatın sunduklarıyla topluma karşı gelmiş, gücü tadınca edebinden vazgeçmiş, zeki ve şeytansı bir güzel Mahpeyker… ah tabi karakterlerimiz bu kadarla kalmıyor. Oğlu yoldan çıktığı için dizlerini döve döve bitap düşmüş oğlu sanki masumcuk bir melekmiş gibi Mahpeyker'i şeytan ilan etmiş feryat figan bir anne ve tabi ki de Ali'ye "LAYIK" olabilecek en az onun kadar saf ve masum bir melek Dilaşub… bu 4 karakterin etrafında dönüyor bütün hikaye.
Eserin içeriğine girmeden önce bazı öznel düşüncelerimi paylaşarak buradan anne haricinde 3 karaktere de seslenmeyi istiyorum. Öncelikle Mahpeyker, çoğu konuda seni haklı görsem de kindarlığın ve inadınla kendin için de güzel olabilecek bin ton gelecek teorisini çürüttün yine de kızmıyorum kızım sana Eyşan da haklıydı bi nevi benim gözümde. İkinci olarak Dilaşub, bu hayatta en sevmediğim kadın tiplemesisin hiç takatim yok saf salak ezik büzük kadınlara. Kocan yanağına tokat yapıştırsa gül biter deyip yüzünün diğer tarafını da dönersin sen, asıl şeytanın siz masumcuk prensesler olduğunu düşünüyorum başına gelen her şeyi de hak ettin.
Ve ana karakterimiz Ali Efendi, sana ne desem az. Hayattaki deneyimsizliğinin sonuçlarını kadınlara yükledin, cahilliğinle oluşan egonda herkesin hayatını mahvettin. Yatacak yerin yok... Evet, gördüğünüz üzere ben karakterleri oldukça içselleştirmiş ve kendimi kaptırmışım. Şu an fark ediyorum ki bu kitapla ilgili saatlerce tartışabilirim. Daha fazla detaya girmeden heyecanınızı söndürmek istemiyorum sadece okuyarak ve düşüncelerinizde çatışmanızı diliyorum. İyi okurlar bol keyifler.
