Bazen bir film izlersin, içinde kurgusal bir kahraman ararsın. Oysa “İki Dil Bir Bavul” böyle bir film değil. 2008 yapımı bu belgesel, bize bir hikâye anlatmıyor; bizi bir hikâyenin tam ortasına bırakıyor. Urfa’nın Siverek ilçesine yeni atanmış, Ege’den gelen genç bir öğretmenin, Kürtçe konuşan çocuklara Türkçe öğretme çabasını izliyoruz. Ne bir senaryo var ne de replikler… Kamera bir yıl boyunca bu köyde kalıyor, olanı olduğu gibi kaydediyor.
Köy okulu dediğin taşlardan örülmüş tek bir odadan ibaret. Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar tüm öğrenciler aynı sınıfta, sıralara sığabildikleri kadar oturuyor. Önlükler yamuk yumuk, saçlar dağınık… Ama gözlerde bir ışık, bir merak var. Öğretmen ise yeni atanmış, heyecanlı ama bir o kadar da çaresiz. Çünkü sınıftaki çocukların neredeyse hiçbiri Türkçe bilmiyor. Anneler zaten okuma yazma bilmiyor, babalardan birkaçı zamanında ilkokul okuduğu için birkaç kelime Türkçe konuşabiliyor. Devletin diliyle halkın dili arasındaki bu uçurum, eğitimin tam ortasına yerleşmiş bir dağ gibi duruyor.
Filmde en çok dikkat çeken şeylerden biri, tüm bu zorluklara rağmen yaşanan insani sıcaklık. Köy halkı öğretmeni bağrına basıyor, çocuklar içtenlikleriyle güldürüyor. Önyargıların kırıldığı, kültürlerin birbirine değdiği anlar çok sahici. Bu ülkenin her köşesinde iyiler de var, kötü niyetliler de; ama genellemeler, kardeşliği zedeliyor. Bu film de tam olarak bu gerçeği gösteriyor.
Bugün ülke gündemine baktığımızda mecliste terörist elebaşıyla ilgili sloganlar atıldığını, Kürtçe konuşmalar yapıldığını, “Kürdistan” gibi hayali bir kavramın dillendirildiğini görüyoruz. Anıtkabir’de andımız okunduğunda gürültü koparan devletin, bu durumlarda sessiz kalması dikkat çekici. Fakat bu sessizlik halkın sessizliği değildir. Unutmamak gerekir ki burası Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’dir ve bu ülkenin ortak dili Türkçedir. Kürt halkı bu ülkenin bir parçasıdır; Kürtçe bir dildir, kültürdür, kabul edilmiştir. Ama “Kürdistan” diye bir yer yoktur. Ayrıştırıcı söylemler, kardeşliği değil, kutuplaşmayı besler.
Ben Karadenizliyim, Akdeniz’de büyüdüm; Ege’de, Marmara’da bulundum ama doğudaki gibi bir köy okulu hiç görmedim. Sıvası dökülmüş, elektriği kesilen, suyu akmayan bu okullar genelde doğuda. Diğer yandan internette gördüğümüz düğünlerde milyonluk takılar, kilolarca altınlar yine bu bölgelerde takılıyor. Keşke bu servetlerin bir kısmı çocukların eğitimine aktarılsa, o minicik okullar modern hale getirilse… Yeni mezun genç öğretmenler üç kuruş maaşlarıyla sınıfı iyileştirmeye çalışıyor, bu gerçekten iç burkan bir tablo.
“İki Dil Bir Bavul” bir saatlik kısa ama çok güçlü bir belgesel. İzlerken sıcacık bir duygu bırakıyor insanda. Kültür çatışmalarını, eğitimdeki eşitsizlikleri ama aynı zamanda insani yakınlığı yalın bir dille aktarıyor. Bu filmi herkesin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir bavulun içinden sadece bir öğretmenin değil, bir ülkenin gerçeği çıkıyor.
