Ramazan Seydaoğlu
Köşe Yazarı
Ramazan Seydaoğlu
 

Huzur – Kurtuluş ve Ruhanî Arınmanın Temeli

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Günümüz insanının girdiği sosyal bunalımlar almış başını gidiyor. Sanayileşme, makineleşme ve dijitalleşme evrelerinden geçiş buhranlı oluyor. Her geçiş döneminde insanlar kendilerini yitirip maddenin kölesi olmaya adıyor ruhunu. Maddenin modern köleleri oluyoruz. Çılgın harcamalar, vur patlasın-çal oynasınlı behimi bir yaşam tarzı, toplumun katmanlarından yavaş yavaş çekilen ahlak ve din anlayışı insanlığı bunalımlara itiyor. Allah’ı doğru dürüst insanlara anlatamayan, insanların zihinlerinde beliren soruları İslâmî ilimlerle dolduramayan, “Din” kavramını kötü amaçlarla kullanarak çıkar ve menfaat sağlayan Batılı ve Doğulu din insanları sayesinde dinden uzaklaştırılan gençlik ve insanlık sapık ve panagist düşüncelerin kucağına itilmektedir. İsim değiştirerek farklı şekillerde karşımıza çıkan ve insanlığı kendi bataklıklarında sözüm ona “aydınlatma”kta olan bu düşünceler başlı başına birer tehlike arzediyor. İnsanların düştükleri boşluklar intihar, madde kullanımı ve şiddete yerini bırakırken, bu boşluğu doldurmak için farklı ideolojiler ve farklı sapkın düşünceler, “kişisel gelişim”, “pozitif enerji”, “kendini bulma”, “gerçek”, “İçimizdeki bitmeyen enerji” şeklinde kavramlar kullanarak, bomboş bırakılan beyinlerin içini doldurmaya çalışmaktadır. Bu kavramlar “Suya düşen yılana sarılır..” misali uzatılan elleri tutmakta ve korku tünellerine çekip tamamen boğmaktadır. Hinduizm, Budizm ve Jauizm düşünce ürünleri olan bu görüşler insanlarımızı kuşatmaktadır. Bunlara kısaca değinirsek: 1. Astronomi ve Astroloji​ ilmi: Astronomi (ilmü’l-hey’e / ilmü’n-nücûm): Gök cisimlerini, gezegenlerin hareketlerini, zamanın tespitini, kıble yönünü belirlemek gibi faydalı bir ilimdir. İslam âlimleri astronomiyi teşvik etmiş, takvim ve ibadet vakitleri bununla belirlenmiştir. Astroloji (burçlar, fal, kader tayini) ise: Yıldızların ve gezegenlerin insanların karakterini, geleceğini belirlediğini iddia eden inançtır. Bu ise İslam’da kabul edilmez.  Kader ve irade: Astroloji, kaderi yıldızlara bağlar. Oysa Müslüman inanır ki kaderi belirleyen yalnız Allah’tır. Gayb bilgisi: Geleceği bilmek Allah’a mahsustur (Neml 65). Şirk tehlikesi: Yıldızlara güç atfetmek, Allah’ın iradesini inkâr anlamına gelebilir. Kur’an’da yıldızların yaratılış gayesi yol bulmak ve gökyüzünü süslemek olarak açıklanır (En‘âm 97; Nahl 16).  Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: “Kim yıldızlardan bir ilim öğrenirse, sihirden bir dal öğrenmiş olur. Sihirden ne kadar çok öğrenirse, o kadar günaha girer.” (İbn Mâce, Tıb 32). Yine başka hadislerde, yağmurun, rızkın, kaderin yıldızlara bağlanması küfre varan bir inanç olarak uyarılmıştır.  İslam’da astronomi teşvik edilir, astroloji reddedilir. Yıldızların insan kaderini belirlediğine inanmak İslam’a aykırıdır. 2. Kuantum pozitif enerji ve bilinaltı okumaları, kişisel gelişim düşünce sistemleri: “Kuantum düşünce tekniği” ifadesi; modern zamanlarda popüler psikoloji, kişisel gelişim ve “pozitif düşünce” akımları içinde ortaya çıkmış bir yaklaşımdır. Aslında kuantum fiziğinin bazı kavramlarının, ruhsal gelişim ve bilinç yönetimiyle ilişkilendirilerek metaforik şekilde kullanılmaktadır. Bu düşünce sisteminde; “İnsanın düşüncesi evrene emir verir, kainat da ona uyar” gibi mutlak güç ve kudreti insanın pozitif enerjisine atfeden bir anlayış vardır. Bu dinî inanışımıza tamamen ters bir anlayıştır. İslam’a göre mutlak güç Allah’a mahsustur. Niyet ve tevekkülü İslam, insanın iyi niyetle düşünmesini, dua etmesini, Allah’tan yardım dilemesini ve hayırlı şeyleri umut etmesini teşvik eder. “Ben kulumun zannı üzereyim.” (Buhârî, Tevhid 15) hadisinde Allah, kulunun Rabbinden nasıl bir beklenti içinde olduğuna göre muamele göreceğini ifade eder. Yani olumlu düşünmek, dua etmek, Allah’a güvenmek İslam’da vardır. Bu doğrudan Allah ile kul arasında olmalıdır. Kuantumcuların dediği gibi: “Evren sana hizmet eder, düşüncenle kaderini tamamen belirlersin.” gibi söylemler kader, tevekkül ve ilahi irade anlayışımızla çelişmektedir.  Kuantumcuların “Kişinin pozitif düşünmesi, ümitsizliğe düşmemesi, moralini yüksek tutması, hedef koyup çalışması..” gibi söylemleri, İslam’a aykırı değildir. Hatta İslam çalışmayı, gayret etmeyi, hayra yönelmeyi destekler ve teşvik eder. Ancak bunlar Allah’a güven ve duayla beraber olmalıdır. “Kuantum düşünce tekniği” sadece moral ve motivasyon aracı olarak kullanılırsa İslam’a aykırı değildir. Ama evrene güç atfetmek, Allah’ın rolünü yok saymak, kaderi bütünüyle zihinsel güce bağlamak gibi yaklaşımlar İslam inancına ters düşer. 3. Üçüncü sapkın düşünce sistemi de Yogadır: Yoga kelime olarak Hint kökenli olup “birleşme, bütünleşme” anlamına gelir. Tarihsel olarak Hinduizm, Budizm ve Jainizm gibi inanç sistemleriyle bağlantılıdır. Yoga; beden, nefes ve zihin disiplinini içeren bir pratikler bütünüdür. Günümüzde ise hem dinî/ruhsal bir yöntem hem de beden egzersizi ve nefes terapisi şeklinde uygulanmaktadır. Yoga felsefesini “kurtuluş yolu” gibi görmek sapkın bir inanıştır. İslam’da kurtuluşun yolu bellidir: iman, ibadet ve salih ameller. Klasik yoga, Hinduizm’in kutsal metinlerine dayanan bir ruhani arınma yoludur. Meditasyon, mantralar (kutsal sözler), tanrılara adanma gibi uygulamaları vardır ve yoga esnasında Hinduların tanrılarının adları zikredilir.. Mantra söylemek (örneğin Hindu tanrılarının isimlerini zikretmek), meditasyonda başka tanrılara yönlendirmek paganizmin en güzel örneğidir. Modern dünyada yoga, çoğu yerde beden esnekliği, nefes kontrolü, stres azaltma ve sağlık amacıyla uygulanmaktadır. Bu kısımda sadece hareketler ve nefes egzersizleri varsa, İslam açısından doğrudan sakınca yoktur. Ancak İslam’ı bilmeyenler için güzel bir dinlendirici ve teskin edici ritüeller zinciri olarak görülebilir. Oysa; İslam huşû içinde kılınması şartıyla namaz öneriyor. Namazdaki rükû, secde ve nefes dinginliği de insanın bedenine ve ruhuna fayda sağlar. Namazda iken dünyevi bir şey düşünmemek, Allah ile başbaşa olduğunu düşünmek insanı rahatlatır. Hazreti Ali (ra) Efendimiz sırtına saplanan bir oku çıkarmak isteyenlere: “Ben namazda iken müdahale ediniz..” demesi, namazda iken dünyayı zihinden silmeyi ve kendini tamamen huzuru İlahi’ye teslim etme açısından önemli bir misaldir.   Kuantum düşünce sistemi ve yogaya mukabil İslam’i düşüncede arınma ve kurtuluş nasıl olur peki? Kısaca buna özet mahiyetinde değinelim: İslam’da ruhani arınmanın temeli tevhiddir: Allah’ın birliğine inanmak, yalnız O’na yönelmektir.  İslam’da ruhânî arınma (tasfiye-i nefis, tezkiye-i ruh) insanın kalbini Allah’a yaklaştırması, günahlardan uzaklaşması ve manevi huzura erişmesi demektir. Bu, sadece bireysel ibadetlerle değil, hayatın her alanında bir denge kurmakla gerçekleşir ve iman ile başlar. İman, kalpte bir nurdur; bu nur arttıkça kalp arınır. İmandan sonraki aşama tevbe ve günahlardan uzaklaşmadır. Çünkü kalbin pası günahlardır. Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz: “Kalp günahla paslanır; tevbe ise onu cilalar.” diye buyurmuş. İçten yapılan tevbe, kalbi arındırır, nefsi hafifletir. Bir diğer aşama da zikir ve duadır. Allah’ı anmak (tesbih, tahmid, tekbir, tehlil) ruhun gıdasıdır. Kur’an’da: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 28). Bu ayeti kısaca tahlil edersek: İnsan kalbi sürekli bir şey arar: güven, sevgi, sükûnet, anlam… Fakat bu huzur, sadece maddî şeylerle sağlanamaz. Mal, makam, şöhret, eğlence kalbe geçici bir tat verir ama gerçek tatmin bırakmaz. Bu yüzden kalp, derinlerde hep bir “eksiklik” hisseder. Bunun için insanın Zikir yapması gerekir. Zikir, Allah’ı hatırlamak, anmak ve O’na yönelmektir. Bu, sadece dil ile tesbih değil; kalbin Allah’ı unutmaması, O’na güvenmesi, O’ndan medet ummasıdır.  Huzur Allah’ı anmakla gelir? Çünkü kalp, Allah tarafından yaratılmıştır; onun gerçek gıdası Allah’a bağlılıktır. Bir balık denizden çıkınca nasıl çırpınırsa, insan kalbi de Allah’tan uzaklaşınca huzursuz olur. Kul, Allah’ı zikredince, kendini yalnız hissetmez; kalbinde bir güven, bir teslimiyet doğar. Yukarda belirtilen Âyetin verdiği mesaj: Huzurun kaynağı dış dünyada değil, Allah ile olan bağdadır. İnsanın iç sıkıntısı, kaygısı, korkusu zikirle hafifler. Gerçek huzuru bulanlar, mal veya mevki sahipleri değil; Allah’ı tanıyan, O’nu unutmayan kimselerdir. İslam’ın önerdiği günlük ibadetler sadece uhrevi değil, bu dünyaya yönelik bir çok faydası da vardır: Sadece bedensel hareketler olmayan, kalbin ve ruhun disiplini de sayılan namazda ısrar etmek insana gerçek huzuru veriyor. Oruç, nefsi terbiye eder; zekât ve sadaka cimrilikten arındırır. Hac, insanı geçmiş günahlarından sıyrılmış gibi yepyeni yapar. O halde, putperest ve çok tanrılı sapkın düşünceler yerine mutlak hakim olan Allah’a yönelme ve O’nun bize gönderdiği yegane din olan İslam etrafında toplanma zamanı diyelim ve başta takıldığımız mahfillerden uzaklaşarak doğrularla beraber olalım. Zira Allah’ın emirlerinden biri de Kur’an-i Kerim’deki: “Doğrularla beraber olun.” (Tevbe 119) emridir.   Kısacası: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” ayeti, insanın ruhî dengesini sağlayacak en büyük gücün Allah’ı hatırlamak olduğunu anlatır. Modern hayatın stresi, kaygısı, boşluk duygusu içinde bu söz, bize gerçek huzurun Allah’a yönelmekte olduğunu gösterir.
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2025 -Pazartesi

Huzur – Kurtuluş ve Ruhanî Arınmanın Temeli

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”

Günümüz insanının girdiği sosyal bunalımlar almış başını gidiyor. Sanayileşme, makineleşme ve dijitalleşme evrelerinden geçiş buhranlı oluyor. Her geçiş döneminde insanlar kendilerini yitirip maddenin kölesi olmaya adıyor ruhunu. Maddenin modern köleleri oluyoruz.

Çılgın harcamalar, vur patlasın-çal oynasınlı behimi bir yaşam tarzı, toplumun katmanlarından yavaş yavaş çekilen ahlak ve din anlayışı insanlığı bunalımlara itiyor.

Allah’ı doğru dürüst insanlara anlatamayan, insanların zihinlerinde beliren soruları İslâmî ilimlerle dolduramayan, “Din” kavramını kötü amaçlarla kullanarak çıkar ve menfaat sağlayan Batılı ve Doğulu din insanları sayesinde dinden uzaklaştırılan gençlik ve insanlık sapık ve panagist düşüncelerin kucağına itilmektedir. İsim değiştirerek farklı şekillerde karşımıza çıkan ve insanlığı kendi bataklıklarında sözüm ona “aydınlatma”kta olan bu düşünceler başlı başına birer tehlike arzediyor.

İnsanların düştükleri boşluklar intihar, madde kullanımı ve şiddete yerini bırakırken, bu boşluğu doldurmak için farklı ideolojiler ve farklı sapkın düşünceler, “kişisel gelişim”, “pozitif enerji”, “kendini bulma”, “gerçek”, “İçimizdeki bitmeyen enerji” şeklinde kavramlar kullanarak, bomboş bırakılan beyinlerin içini doldurmaya çalışmaktadır. Bu kavramlar “Suya düşen yılana sarılır..” misali uzatılan elleri tutmakta ve korku tünellerine çekip tamamen boğmaktadır. Hinduizm, Budizm ve Jauizm düşünce ürünleri olan bu görüşler insanlarımızı kuşatmaktadır.

Bunlara kısaca değinirsek:

1. Astronomi ve Astroloji​ ilmi: Astronomi (ilmü’l-hey’e / ilmü’n-nücûm): Gök cisimlerini, gezegenlerin hareketlerini, zamanın tespitini, kıble yönünü belirlemek gibi faydalı bir ilimdir. İslam âlimleri astronomiyi teşvik etmiş, takvim ve ibadet vakitleri bununla belirlenmiştir. Astroloji (burçlar, fal, kader tayini) ise: Yıldızların ve gezegenlerin insanların karakterini, geleceğini belirlediğini iddia eden inançtır. Bu ise İslam’da kabul edilmez.

 Kader ve irade: Astroloji, kaderi yıldızlara bağlar. Oysa Müslüman inanır ki kaderi belirleyen yalnız Allah’tır.

Gayb bilgisi: Geleceği bilmek Allah’a mahsustur (Neml 65).

Şirk tehlikesi: Yıldızlara güç atfetmek, Allah’ın iradesini inkâr anlamına gelebilir.

Kur’an’da yıldızların yaratılış gayesi yol bulmak ve gökyüzünü süslemek olarak açıklanır (En‘âm 97; Nahl 16).

 Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: “Kim yıldızlardan bir ilim öğrenirse, sihirden bir dal öğrenmiş olur. Sihirden ne kadar çok öğrenirse, o kadar günaha girer.” (İbn Mâce, Tıb 32).

Yine başka hadislerde, yağmurun, rızkın, kaderin yıldızlara bağlanması küfre varan bir inanç olarak uyarılmıştır. 

İslam’da astronomi teşvik edilir, astroloji reddedilir. Yıldızların insan kaderini belirlediğine inanmak İslam’a aykırıdır.

2. Kuantum pozitif enerji ve bilinaltı okumaları, kişisel gelişim düşünce sistemleri: “Kuantum düşünce tekniği” ifadesi; modern zamanlarda popüler psikoloji, kişisel gelişim ve “pozitif düşünce” akımları içinde ortaya çıkmış bir yaklaşımdır. Aslında kuantum fiziğinin bazı kavramlarının, ruhsal gelişim ve bilinç yönetimiyle ilişkilendirilerek metaforik şekilde kullanılmaktadır. Bu düşünce sisteminde; “İnsanın düşüncesi evrene emir verir, kainat da ona uyar” gibi mutlak güç ve kudreti insanın pozitif enerjisine atfeden bir anlayış vardır. Bu dinî inanışımıza tamamen ters bir anlayıştır. İslam’a göre mutlak güç Allah’a mahsustur. Niyet ve tevekkülü İslam, insanın iyi niyetle düşünmesini, dua etmesini, Allah’tan yardım dilemesini ve hayırlı şeyleri umut etmesini teşvik eder. “Ben kulumun zannı üzereyim.” (Buhârî, Tevhid 15) hadisinde Allah, kulunun Rabbinden nasıl bir beklenti içinde olduğuna göre muamele göreceğini ifade eder. Yani olumlu düşünmek, dua etmek, Allah’a güvenmek İslam’da vardır. Bu doğrudan Allah ile kul arasında olmalıdır. Kuantumcuların dediği gibi: “Evren sana hizmet eder, düşüncenle kaderini tamamen belirlersin.” gibi söylemler kader, tevekkül ve ilahi irade anlayışımızla çelişmektedir.  Kuantumcuların “Kişinin pozitif düşünmesi, ümitsizliğe düşmemesi, moralini yüksek tutması, hedef koyup çalışması..” gibi söylemleri, İslam’a aykırı değildir. Hatta İslam çalışmayı, gayret etmeyi, hayra yönelmeyi destekler ve teşvik eder. Ancak bunlar Allah’a güven ve duayla beraber olmalıdır. “Kuantum düşünce tekniği” sadece moral ve motivasyon aracı olarak kullanılırsa İslam’a aykırı değildir. Ama evrene güç atfetmek, Allah’ın rolünü yok saymak, kaderi bütünüyle zihinsel güce bağlamak gibi yaklaşımlar İslam inancına ters düşer.

3. Üçüncü sapkın düşünce sistemi de Yogadır: Yoga kelime olarak Hint kökenli olup “birleşme, bütünleşme” anlamına gelir. Tarihsel olarak Hinduizm, Budizm ve Jainizm gibi inanç sistemleriyle bağlantılıdır. Yoga; beden, nefes ve zihin disiplinini içeren bir pratikler bütünüdür. Günümüzde ise hem dinî/ruhsal bir yöntem hem de beden egzersizi ve nefes terapisi şeklinde uygulanmaktadır. Yoga felsefesini “kurtuluş yolu” gibi görmek sapkın bir inanıştır. İslam’da kurtuluşun yolu bellidir: iman, ibadet ve salih ameller.

Klasik yoga, Hinduizm’in kutsal metinlerine dayanan bir ruhani arınma yoludur. Meditasyon, mantralar (kutsal sözler), tanrılara adanma gibi uygulamaları vardır ve yoga esnasında Hinduların tanrılarının adları zikredilir.. Mantra söylemek (örneğin Hindu tanrılarının isimlerini zikretmek), meditasyonda başka tanrılara yönlendirmek paganizmin en güzel örneğidir. Modern dünyada yoga, çoğu yerde beden esnekliği, nefes kontrolü, stres azaltma ve sağlık amacıyla uygulanmaktadır. Bu kısımda sadece hareketler ve nefes egzersizleri varsa, İslam açısından doğrudan sakınca yoktur.

Ancak İslam’ı bilmeyenler için güzel bir dinlendirici ve teskin edici ritüeller zinciri olarak görülebilir. Oysa; İslam huşû içinde kılınması şartıyla namaz öneriyor. Namazdaki rükû, secde ve nefes dinginliği de insanın bedenine ve ruhuna fayda sağlar. Namazda iken dünyevi bir şey düşünmemek, Allah ile başbaşa olduğunu düşünmek insanı rahatlatır. Hazreti Ali (ra) Efendimiz sırtına saplanan bir oku çıkarmak isteyenlere: “Ben namazda iken müdahale ediniz..” demesi, namazda iken dünyayı zihinden silmeyi ve kendini tamamen huzuru İlahi’ye teslim etme açısından önemli bir misaldir.

 

Kuantum düşünce sistemi ve yogaya mukabil İslam’i düşüncede arınma ve kurtuluş nasıl olur peki? Kısaca buna özet mahiyetinde değinelim:

İslam’da ruhani arınmanın temeli tevhiddir: Allah’ın birliğine inanmak, yalnız O’na yönelmektir. 

İslam’da ruhânî arınma (tasfiye-i nefis, tezkiye-i ruh) insanın kalbini Allah’a yaklaştırması, günahlardan uzaklaşması ve manevi huzura erişmesi demektir. Bu, sadece bireysel ibadetlerle değil, hayatın her alanında bir denge kurmakla gerçekleşir ve iman ile başlar. İman, kalpte bir nurdur; bu nur arttıkça kalp arınır.

İmandan sonraki aşama tevbe ve günahlardan uzaklaşmadır. Çünkü kalbin pası günahlardır. Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz: “Kalp günahla paslanır; tevbe ise onu cilalar.” diye buyurmuş. İçten yapılan tevbe, kalbi arındırır, nefsi hafifletir.

Bir diğer aşama da zikir ve duadır. Allah’ı anmak (tesbih, tahmid, tekbir, tehlil) ruhun gıdasıdır. Kur’an’da: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 28). Bu ayeti kısaca tahlil edersek:

İnsan kalbi sürekli bir şey arar: güven, sevgi, sükûnet, anlam… Fakat bu huzur, sadece maddî şeylerle sağlanamaz. Mal, makam, şöhret, eğlence kalbe geçici bir tat verir ama gerçek tatmin bırakmaz. Bu yüzden kalp, derinlerde hep bir “eksiklik” hisseder. Bunun için insanın Zikir yapması gerekir. Zikir, Allah’ı hatırlamak, anmak ve O’na yönelmektir. Bu, sadece dil ile tesbih değil; kalbin Allah’ı unutmaması, O’na güvenmesi, O’ndan medet ummasıdır.  Huzur Allah’ı anmakla gelir? Çünkü kalp, Allah tarafından yaratılmıştır; onun gerçek gıdası Allah’a bağlılıktır. Bir balık denizden çıkınca nasıl çırpınırsa, insan kalbi de Allah’tan uzaklaşınca huzursuz olur. Kul, Allah’ı zikredince, kendini yalnız hissetmez; kalbinde bir güven, bir teslimiyet doğar.

Yukarda belirtilen Âyetin verdiği mesaj: Huzurun kaynağı dış dünyada değil, Allah ile olan bağdadır. İnsanın iç sıkıntısı, kaygısı, korkusu zikirle hafifler. Gerçek huzuru bulanlar, mal veya mevki sahipleri değil; Allah’ı tanıyan, O’nu unutmayan kimselerdir.

İslam’ın önerdiği günlük ibadetler sadece uhrevi değil, bu dünyaya yönelik bir çok faydası da vardır: Sadece bedensel hareketler olmayan, kalbin ve ruhun disiplini de sayılan namazda ısrar etmek insana gerçek huzuru veriyor. Oruç, nefsi terbiye eder; zekât ve sadaka cimrilikten arındırır. Hac, insanı geçmiş günahlarından sıyrılmış gibi yepyeni yapar.

O halde, putperest ve çok tanrılı sapkın düşünceler yerine mutlak hakim olan Allah’a yönelme ve O’nun bize gönderdiği yegane din olan İslam etrafında toplanma zamanı diyelim ve başta takıldığımız mahfillerden uzaklaşarak doğrularla beraber olalım. Zira Allah’ın emirlerinden biri de Kur’an-i Kerim’deki: “Doğrularla beraber olun.” (Tevbe 119) emridir.

  Kısacası:

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” ayeti, insanın ruhî dengesini sağlayacak en büyük gücün Allah’ı hatırlamak olduğunu anlatır. Modern hayatın stresi, kaygısı, boşluk duygusu içinde bu söz, bize gerçek huzurun Allah’a yönelmekte olduğunu gösterir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (5)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Cihangir Boz
(07.09.2025 19:58 - #255)
Tebrikler üstad
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Rahman AYHAN
(07.09.2025 23:23 - #256)
Hocam, günümüz insanını açıklayan güzel bir makale olmuş, tebrik ederim...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
N. Doğan
(08.09.2025 07:49 - #257)
Kıymetli Hocamızın yine yol gösterici, aydınlatıcı çok güzel bir yazısından istifade ettik. Kalemine, yüreğine sağlık Ramazan Hocam.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Bekir Özkul
(08.09.2025 20:14 - #258)
Güzel bir açıklama, teşekkürler hocam...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa Işık
(08.09.2025 21:13 - #259)
Kıymetli hocam, hassasiyetiniz için teşekkür ederiz, yüreğinize esenlikle
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.