“Dumanla haberleşen atalar, şimdi dumanla yok oluyor torunlar.”
Kızılderililerin bir zamanlar dumanla haberleştiğini duymuşsunuzdur. Dumanı göğe salıp mesaj iletirlerdi; bazen düşmana, bazen tanrılarına… Bugün de bakıyorum, sokaklarda ellerinde sigarayla gezen gençler var – sanki hâlâ bir şey anlatıyorlar dumanla. Belki sıkıntılarını, belki öfkelerini, belki de sadece “ben de buradayım” demeye çalışıyorlar.
Ama o duman, sadece göğe değil, ciğerlere gidiyor artık. Ve haber kötü.
Tütünle maceramız yeni değil. Amerika kıtasının yerlileri yüzyıllar önce tütünü şifa niyetine, dua niyetine içerdi. Kolomb gelince bu “kutsal ot” Avrupa’ya taşındı. Önce merak, sonra alışkanlık, derken ticaret malı oldu. Saraylar, sokaklar, savaşlar… Hepsi duman altı kaldı.
Ama en kırılma noktası neydi, biliyor musun?
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları.
O büyük kıyımlarda, cephedeki askerlerin moral bulması için devletler sigara dağıttı. Ücretsiz. Kutu kutu. Sanki cesaret paketlenmiş gibi…
Ve işte o gün, sigara kutsal değil ama bağımlı hale geldi.
Bizde de durum farklı olmadı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, askere sigara dağıtmak neredeyse bir vatanseverlik göstergesiydi. Hatta bazı büyüklerimiz hâlâ gururla anlatır: “Devlet bana sigara verdi.”
Evet… Devlet verdi. Ama şimdi devlet, kanser tedavileriyle bedelini kat kat ödüyor. Bizlerse her içilen sigarayla bir ömürden dakikalar çalıyoruz.
Bugün Türkiye’de 15 yaş üstü her üç kişiden biri sigara içiyor. Erkeklerin yarısı, kadınların dörtte biri… Avrupa’da en çok sigara içen üçüncü ülkeyiz. Ve ne yazık ki, 2024 yılında tarihin en yüksek tütün tüketimi yaşandı.
Genç kızlar ellerinde sigara, sanki özgürlüğün simgesi gibi taşıyor. Genç erkekler için hâlâ “karizma” göstergesi. Dumanın ardında özgürlük sandığımız şey aslında bağımlılık zinciri.
“Günde bir tane içiyorum, zararı olmaz” diye düşünenlere de bir çift sözüm var:
Bilim diyor ki, günde bir sigara bile kalp hastalığı ve felç riskini ciddi şekilde artırıyor. Yani o “bir taneden bir şey olmaz” dediğimiz her nefes, vücudu biraz daha içten içe tüketiyor.
Hele ki bir çocuğun yanında sigara içiliyorsa...
İnanın, sadece kendi ciğerinize değil, o çocuğun geleceğine de duman üflüyorsunuz.
Elbette bu yazı bir parmak sallama yazısı değil.
Tatlı dille, kalın dumanı dağıtmak derdindeyim.
Dumanla haberleşen Kızılderililer belki ruhlara sesleniyordu. Bizim dumanlarımızsa sadece bedenlerimize işliyor.
Bana kalırsa artık göğe değil, içimize bakalım.
Dumanı değil nefesi, bağımlılığı değil iradeyi konuşalım.
Bugün bir sigara yakmadan önce kendine sor:
"Ben gerçekten özgür müyüm, yoksa sadece alışmış mıyım?"

