Türkiye ve Medeniyetimiz Üzerine Bir Değerlendirme
Küresel Dalgada Savrulan Kültürümüz
Başkalaşan bir dünyada, adeta bir kasırga gibi kültürleri silip süpüren, çekirge sürüsü misali geçtiği yerleri tüketen popüler kültür, gelecek için oldukça endişe verici bir tablo sunuyor. Bu kültür, internet aracılığıyla hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda.
Bir milletin ahlâkını, kültürel değerlerini yozlaştırmak ve yerine ucube adetlerle şekillenmiş yapay bir yaşam tarzını benimsetmek, televizyonun ardından sosyal medya sayesinde artık çok daha kolay hale geldi. Emperyalist güçlerin, bir milleti doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol altına almak için siyasi, ekonomik, kültürel veya askerî yolları kullandıkları öteden beri bilinen bir gerçek. Ancak bunlar arasında en kolay, en masrafsız ve en etkili olanı kültürel müdahaledir.
Televizyonla Gelen Değişim
Siyah beyaz ekranların hâkim olduğu yıllarda bir “Amerikan dizileri” furyası başlamıştı. O dönem Yeşilçam sineması ağırlıklı olarak vurdulu kırdılı, arabesk temalı filmler üretirken; televizyonlarda da dizi saltanatı hüküm sürüyordu: Dallas, Küçük Ev, 7 Numara, Kara Şimşek ilk akla gelenlerden...
Renkli yayınlara geçilmesiyle birlikte kanal sayısı arttı, Brezilya dizileri yeni bir dönemin kapısını araladı: Vahşi Güzel, Yalan Rüzgârı, Hayat Ağacı ve niceleri... Bu dizilerle birlikte izleyicinin alışkanlıkları da şekillendi, değişti.
Kültürel İşgalin Sessiz Yüzü
Hollywood yapımları, müzikleri ve dizileri aracılığıyla empoze edilen değerler, bizim “bizim” dediğimiz değerleri rencide etti. Geleneklerimiz aşağılandı, inançlarımız alay konusu yapıldı. Yabancı yapımlar teşvik edilip ön plana çıkarılırken, bizim kültürel ürünlerimiz küçümsendi. Bu süreçte Amerikan yaşam tarzı, dili ve değerleri hem küresel düzeyde hem de Türkiye’de yoğun biçimde benimsenmeye başladı.
Medya tekelleri, yerel kültürleri bastırarak tek tipleşmiş bir "popüler kültür" oluşturmaya çalışıyor – ve bunu büyük ölçüde başarmış görünüyorlar.
İngilizce’nin uluslararası ticaret, bilim ve eğitim dili haline gelmesi, diğer dillerin gölgede kalmasına neden oldu. İnsanlara kendi ana dilleri unutturuldu, arşivlerimizdeki bin beş yüz yıllık medeniyet mirasımız görmezden gelindi. Kültürel hafızamız silinmeye başlandı.
Eğitim ve Tüketimle Gelen Yabancılaşma
Eğitim sistemimiz, Batı merkezli tarih ve değer yargılarına göre yeniden şekillendirildi. Şanlı geçmişimiz görmezden gelinerek öğrencilerimize Batı'nın bilim, sanat ve düşünce geleneği anlatıldı; kendi kültürel mirasımız ise geri planda bırakıldı.
Dolar’ın uluslararası geçerli neredeyse tek emtia olarak kabul edilmesinden başka, çarşılar, bakkallar, manavlar, terziler, berberler, demirciler, marangozlar... birer birer kayboldu. Yerlerine büyük markalar, zincir mağazalar ve AVM’ler geldi. Tüketim kültürümüz değişti; onların değerlerini benimsedik.
Küçük bir araştırma ile karşımıza çıkan, bugün her yerde karşımıza çıkan o markalardan bazıları şunlar:
McDonald’s, Burger King, Starbucks, KFC, Domino’s Pizza, Subway, Popeyes, Apple, Microsoft, Google (Alphabet), Amazon, Facebook (Meta, Instagram, WhatsApp), Nike, Levi’s, Tommy Hilfiger, Calvin, Klein, Under Armour, Ford, Chevrolet (GM), Maybelline, Estée Lauder, MAC, Clinique, Netflix, Disney+, Warner Bros, Mercedes-Benz, BMW, Volkswagen, Audi, Adidas, Bosch, Siemens, Lufthansa, (hava yolu), CarrefourSA, L’Oréal, Lacoste, Renault, Peugeot, Danone, Sephora, Fiat, Benetton, Versace, Gucci, Prada, Burberry, Vodafone, Rolls-Royce, Marks & Spencer, Philips, Unilever (OMO, Dove, Lipton gibi markaları da içerir), IKEA, H&M, Volvo, Spotify ……….
Say say bitmiyor değil mi?
Marka Değil, Yaşam Tarzı
Bu markalar yalnızca ürün değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve değer sistemi sunuyorlar:
• Starbucks: Sadece kahve satan bir yer değil; bireyselliği, Amerikan tarzı sosyalleşmeyi ve modern yaşamı temsil eden bir “yaşam alanı”.
• McDonald’s – KFC: Geleneksel Türk mutfağına alternatif yeni alışkanlıklar yaratan fast-food zincirleri.
• Apple: Sadece bir teknoloji markası değil; prestij ve statü sembolü.
• Netflix: Sunduğu içeriklerle özellikle eşcinsellik, madde bağımlılığı, intihar ve şiddet gibi temaları meşrulaştırarak evlerimize taşıyor.
Modernleşme adı altında, manevî değerler sekülerleştirilip geleneksel inanç ve yaşam biçimleri "gerici" ya da "irrasyonel" ilan ediliyor.
Bir Gözlem: Bakü Notları
Geçen ay nihayet gerçekleştirdiğim Azerbaycan gezisi, zihnimde birçok anlamlı iz bıraktı. Özellikle sanata ve sanatçılara – hele ki şairlere – duyulan saygı, çevreye gösterilen özen ve Türkiye’ye duyulan hayranlık dikkat çekiciydi. Kamu kurumlarında Azerbaycan bayrağının yanında Türk bayrağının da dalgalanması bu kardeşliğin sembolüydü.
Ancak ne yazık ki, bizim ihraç ettiğimiz televizyon dizileri yoluyla, Batı’nın bize empoze ettiği yozlaşmış aile yapısı ve kültür, bu dost ülkeye de taşınıyor. Türkiye dizilerine duyulan hayranlık, beraberinde bu çarpık değerleri de götürüyor.
Bakü sokaklarında bırakın bir kadını, sigara içen bir erkeğe bile rastlamamışken; Türkiye’de ise açık saçık giyimli, elinde sigara ile dolaşan kadın görüntüleri artık sıradan hale geldi. Bu görüntüler, Azerbaycan halkı üzerinde de olumsuz bir etki yaratabilir endişesini taşıyorum.
Bizim televizyonlarımızla birlikte yukarıda saymaya çalıştığım emperyalist dünyanın markaları da maalesef Bakü’yü de sarmış durumda.
Son Söz Yerine
Popüler kültürün şekillendirdiği ahlâksızlık, televizyon dizileri, filmler ve sosyal medya aracılığıyla sadece bizi değil, kardeş toplumları da etkiliyor. Kültürel kimliğimizi ve değerlerimizi kaybetmeden modernleşmenin yollarını aramalıyız. Dizi, film, reklam ve sosyal medya içeriklerimize bir çekidüzen verip, yeniden kendimize dönmeliyiz.
Medeniyetimizi hatırlayalım, ona sahip çıkalım.
Ramazan Seydaoğlu. ramazanseydaoglu@gmail.com

