Hamdi Acet
Köşe Yazarı
Hamdi Acet
 

Türkiye’nin AB’ye Girişi: Gerçekçi Bir Bakış

AVRUPA GÜVENLİĞİNDE STRATEJİK ROL Türkiye coğrafi ve askeri olarak Avrupa’nın stratejik bir ortağı. NATO üyesi olarak askeri kapasite ve konumu, Avrupa güvenliğinde önemli bir ağırlık taşıyor; bu yüzden zaman zaman “Türkiye alınsın, Rusya’ya karşı bir koruma sağlar” gibi yaklaşımlar duyuluyor. Ancak güvenlik işbirliği üyelikle aynı şey değil — stratejik ortaklık, üyeliği otomatikleştirmez.  AB SÜRECİNİN RESMİ DURUMU: ADIMLAR DURDU Resmi olarak Türkiye hâlâ aday ülke statüsünde ama müzakere süreci fiilen donmuş durumda. Açılış-kapanış yapılabilecek yeni müzakere başlıkları uzun süredir ele alınmıyor; ABD/Avrupa güvenliği bağlamındaki yakınlaşma, AB üyeliğinin önündeki demokratik-usulsel engelleri ortadan kaldırmıyor.  ENGELLER: HUKUK, İNSAN HAKLARI VE KIBRIS AB’nin en çok vurguladığı konular; hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve Kıbrıs meselesi. Avrupa Parlamentosu ve bazı üye devletler, bu alanlardaki gerileme nedeniyle müzakere sürecinin yeniden başlamaması gerektiğini belirtmiş durumda. Üyelik kararı ise tüm üye devletlerin oyuna (unanimity) bağlı olduğundan, tek bir karşı çıkış bile süreci tıkayabiliyor.  EKONOMİK VE SOSYAL BOYUTLAR AB’nin geçmişte ekonomik gerekçelerle genişleme yaptığı örnekler var; işgücü ihtiyacı, iç pazarın genişletilmesi gibi sebepler rol oynadı. Ancak genişleme politikasında “sadece güvenlik” veya “sadece iş gücü” gerekçesi yeterli değil; siyasi kriterler (Kopenhag kriterleri) eş zamanlı olarak karşılanmalı. Bu da Avrupa’nın “sadece stratejik çıkar” üzerinden hızlı kabul yapmasını zorlaştırıyor.  KÜLTÜR VE DİĞER ALGILAR Sizin de değindiğiniz gibi, tarihten gelen kültürel üstünlük/ötekileştirme algıları var. Bu algılar, bazen geniş çaplı siyasi kararları etkileyebiliyor; ancak resmi süreçler daha çok hukuki ve siyasi kriterlere bakıyor. Bir topluluğun tarihteki katkıları (ör. hijyen, kültür vs.) tartışılır; fakat üyelik kararını belirleyen esaslar bugün daha çok demokratik normlar, insan hakları ve uluslararası ilişkilerdeki uyum. (Bu, sizin “biz maymunuz” gibi aşağılayıcı ifadelerin doğruluğunu desteklemez; tarihsel katkılar ayrı, bugünkü siyaset ayrı değerlendirilir.) NE OLACAK? KISA VADEDE ÜYELİK MÜMKÜN MÜ? Kısa vadede — yani yıllar içinde — üyelik olasılığı zayıf görünüyor. AB kurumları ve Parlamento raporları, şu an için müzakere sürecinin yeniden başlaması için Türkiye’de somut demokratik ilerlemeler gerektiğini söylüyor. Öte yandan jeopolitik gelişmeler (Rusya-Ukrayna savaşı, NATO/AB güvenlik dengeleri) işbirliğini artırabilir ve ilişkiyi “üyelikten farklı ama sıkı” bir modele evirebilir.  SONUÇ VE TAVSİYE Türkiye’nin “alınsın mı alınmasın mı” tartışması duygusal ve siyasî katmanları olan bir mesele. Güvenlik gerekçesi tek başına üyelik için yeterli değil; demokratik standartlar, Kıbrıs sorunu ve AB’deki siyasi irade belirleyici. Eğer hedef gerçek üyelikse, söylem yerine kurumlarda somut reformlar ve AB ile adım adım normalleşme daha etkili olur. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu çerçeveden hangisine daha çok katılıyorsunuz — “stratejik ortaklık yeterli” mi yoksa “önce demokratik kriterler” mi?Asıl mesele ve konun önemi bu.
Ekleme Tarihi: 23 Ekim 2025 -Perşembe

Türkiye’nin AB’ye Girişi: Gerçekçi Bir Bakış

AVRUPA GÜVENLİĞİNDE STRATEJİK ROL

Türkiye coğrafi ve askeri olarak Avrupa’nın stratejik bir ortağı. NATO üyesi olarak askeri kapasite ve konumu, Avrupa güvenliğinde önemli bir ağırlık taşıyor; bu yüzden zaman zaman “Türkiye alınsın, Rusya’ya karşı bir koruma sağlar” gibi yaklaşımlar duyuluyor. Ancak güvenlik işbirliği üyelikle aynı şey değil — stratejik ortaklık, üyeliği otomatikleştirmez. 


AB SÜRECİNİN RESMİ DURUMU: ADIMLAR DURDU
Resmi olarak Türkiye hâlâ aday ülke statüsünde ama müzakere süreci fiilen donmuş durumda. Açılış-kapanış yapılabilecek yeni müzakere başlıkları uzun süredir ele alınmıyor; ABD/Avrupa güvenliği bağlamındaki yakınlaşma, AB üyeliğinin önündeki demokratik-usulsel engelleri ortadan kaldırmıyor. 


ENGELLER: HUKUK, İNSAN HAKLARI VE KIBRIS
AB’nin en çok vurguladığı konular; hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve Kıbrıs meselesi. Avrupa Parlamentosu ve bazı üye devletler, bu alanlardaki gerileme nedeniyle müzakere sürecinin yeniden başlamaması gerektiğini belirtmiş durumda. Üyelik kararı ise tüm üye devletlerin oyuna (unanimity) bağlı olduğundan, tek bir karşı çıkış bile süreci tıkayabiliyor. 


EKONOMİK VE SOSYAL BOYUTLAR
AB’nin geçmişte ekonomik gerekçelerle genişleme yaptığı örnekler var; işgücü ihtiyacı, iç pazarın genişletilmesi gibi sebepler rol oynadı. Ancak genişleme politikasında “sadece güvenlik” veya “sadece iş gücü” gerekçesi yeterli değil; siyasi kriterler (Kopenhag kriterleri) eş zamanlı olarak karşılanmalı. Bu da Avrupa’nın “sadece stratejik çıkar” üzerinden hızlı kabul yapmasını zorlaştırıyor. 


KÜLTÜR VE DİĞER ALGILAR
Sizin de değindiğiniz gibi, tarihten gelen kültürel üstünlük/ötekileştirme algıları var. Bu algılar, bazen geniş çaplı siyasi kararları etkileyebiliyor; ancak resmi süreçler daha çok hukuki ve siyasi kriterlere bakıyor. Bir topluluğun tarihteki katkıları (ör. hijyen, kültür vs.) tartışılır; fakat üyelik kararını belirleyen esaslar bugün daha çok demokratik normlar, insan hakları ve uluslararası ilişkilerdeki uyum. (Bu, sizin “biz maymunuz” gibi aşağılayıcı ifadelerin doğruluğunu desteklemez; tarihsel katkılar ayrı, bugünkü siyaset ayrı değerlendirilir.)

NE OLACAK? KISA VADEDE ÜYELİK MÜMKÜN MÜ?
Kısa vadede — yani yıllar içinde — üyelik olasılığı zayıf görünüyor. AB kurumları ve Parlamento raporları, şu an için müzakere sürecinin yeniden başlaması için Türkiye’de somut demokratik ilerlemeler gerektiğini söylüyor. Öte yandan jeopolitik gelişmeler (Rusya-Ukrayna savaşı, NATO/AB güvenlik dengeleri) işbirliğini artırabilir ve ilişkiyi “üyelikten farklı ama sıkı” bir modele evirebilir. 

SONUÇ VE TAVSİYE
Türkiye’nin “alınsın mı alınmasın mı” tartışması duygusal ve siyasî katmanları olan bir mesele. Güvenlik gerekçesi tek başına üyelik için yeterli değil; demokratik standartlar, Kıbrıs sorunu ve AB’deki siyasi irade belirleyici. Eğer hedef gerçek üyelikse, söylem yerine kurumlarda somut reformlar ve AB ile adım adım normalleşme daha etkili olur.

Siz ne düşünüyorsunuz? Bu çerçeveden hangisine daha çok katılıyorsunuz — “stratejik ortaklık yeterli” mi yoksa “önce demokratik kriterler” mi?Asıl mesele ve konun önemi bu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ramazan Seydaoğlu
(25.10.2025 19:55 - #290)
AB ye üye olmak şart değil, olmasa da olur ama demokratik kriterler ve adalete uygun bir yaşam tarzımızın olması lazım... Zamanı geldi de geçiyor bile..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sonalanya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.