Devlet adına YETKİ ve SORUMLULUK kullanırken, her konuda olduğu gibi eğitimde de;
-“Gerçeklikten”
-“Hakkaniyetten”
-“Ciddiyetten” uzaklaştığımızın özetidir bu..
-Sicil amiri, astlarına sicil doldururken tüm memurlara 90’ın üzerinde puan verir, çalışanla çalışmayanı bir tutar.
(Neyse ki sicil uygulamasının kaldırılması nedeniyle bu rezaletten bir süredir kurtulduk.)
-Bütçedeki ödeneği harcayan kamu yetkilileri, sadece mevzuatta yer alan harcama kurallarının gereğini yerine getirmekle yetinir. Bir harcama veya satınalmanın gerçekte, uygun fiyatta olup olmadığı, yerinde olup olmadığı ve beklenen işlevi karşılayıp karşılamadığı umurunda olmaz.
Kamu kurumlarının depoları, gereksiz yere alınmış, kullanım süresi bitmiş, demode olmuş, ne işe yaradığını kimsenin bilmediği malzeme ve cihazlarla dolup taşar.
-Kamu kurumlarında bilgisiz, ehliyetsiz, beceriden yoksun, yalakalık yaparak yan gelip yatan kişilerle, verilen her işi yapan gözü işinden başka bir şeyi görmeyen ve her iş üzerlerine yıkılan personele aynı maaşı veririz. Hatta terfi sırası geldiğinde, çok çalışanlar yerine bu uyanık ve avare elemanları üst görevlere getiririz.
Kısacası, eğitimde başarılı olan öğrenciyle, başarısız olan öğrenciyi gerektiği gibi ayırt etmeyip, neredeyse herkese takdir vererek “ehliyet” ve “liyakat” gibi hassas bir kriteri ne kadar işlevsiz hale getirdiğimizi ve sonuçta gerçekten başarılı olanlara ne kadar haksızlık ettiğimizi görmüş oluyoruz.
|
||
|