Reklamı Geç
YAZARLAR
Çocukluğun yok oluşu!
Musa Öğütçü
15 Ekim 2022 - Cumartesi 09:49

Eskiden sokaklarımızda, koşturan, bağrışan, sevinç çığlıkları atan, bahçe duvarlarına tırmanan, top oynayan, oynadığı topla komşunun camını kıran, ip atlayan, misket oynayan, sek sek oynayan, ağaçlara tırmanan, çamurda, tozda, toprakta giysileri kirlenen; bunun için "eğitici" anne terliğinin unutulmaz acısını tadan çocuklar vardı.

 

Arkadaşlıklar, dostluklar sahici, oyunlar gerçekti.
Sokaktaki hatta mahalledeki tüm çocuklar, birbirini tanır, okul çıkışı gün batıncaya kadar sokaklar, boş arsalar çocukların olurdu.

Şimdi ne o bahçeler kaldı ne o ağaçlar.
Ne de sahici arkadaşlıklar.
Gözünü rant bürümüş belediye başkanlarının ve beton kalpli müteahhitlerin katliamından kurtulan hüzünlü ağaçlar da, dallarına tırmanan çocukları unutalı uzun zaman oldu.
Oynayacakları yerler, ağaçlar, bahçeler tarumar oldu çelik dişliler arasında...
Şimdiki çocuklar çoğunlukla, televizyon karşısına veya bilgisayar masasına bağlanmış bir heykel gibi donuk, hareketsiz ve agresif yaşıyor zamanı.


Bir kısmı, ellerindeki akıllı telefonların tuşlarına maharetle basarak oturdukları yerden tüketiyor çocukluklarını.
Cep telefonun ya da bilgisayarların gönüllü teknolojik köleleri haline gelmiş durumda…
Bir kısmı da hafta içi-hafta sonu, sabah-aşkam, gece-gündüz demeden, küçücük yüreklerinde sonu gelmez bir stres içinde, hep test başında.
Hareketsizi tam hareketsiz, hareketlisi ise hiperaktif.

*

Eskiden çocuklar sokaktan eve girmezdi; ta ki pencereden şu söz duyulana dek : “Ahmeeet babam çağırıyor. ‘Akşam oldu artık eve gelsin!’ diyor.”
Şimdi evden çıkan çocuklar, doğruca AVM’lerin, fastfood’ların, internet kafelerin yolunu tutuyor.
Hafta sonu etkinliği olarak, arkadaşlarla buluşup AVM’ye, kafelere, PS oynamaya gidiliyor topluca.
Hobileri olan çocuk nerdeyse yok gibi.


Spor yapan, bir hobi peşinde koşan, bir müzik aleti öğrenen, kitap kurdu olan antika gibi…
Çocuklarımız, oturdukları yerden, dünyanın öbür ucundaki insanla iletişim kurmayı biliyor ama yan odadaki anne- babasıyla iletişim kuramıyor.
Eve gelen misafire, “Hoşgeldiniz.” diyemiyor,.
İki yumurtayı kırmaktan uzaklar.
İletişim becerileri ve temel insani becerileri gitgide zayıflıyor.

*
Okullarda da ne yazık ki bu konuda, dişe dokunur bir çalışma yapılmıyor.
Çoğu okuldaki uyduruk öğrenci kulüpleri; hazırlayan ve sorumlu hoca dışında kimsenin okumadığı duvar yayınları ya da sıkıcı ve soğuk salon programları dışında bir etkinlik yapmıyor.
Mesela siz hiç uçurtma şenlikleri ve yarışmaları düzenleyen uçurtma kulübü olan bir okul duydunuz mu? Ben bilmiyorum.
Bırakın böyle bir kulübü, okulların kendisi bile böyle bir şenlik düzenlemiyor. (Çünkü zaman kaybı olarak görüyor. Ne de olsa çözülecek daha çok test var.)


Böyle bir kulübü olan okul varsa yazsın bana, o okulun buradan adını duyurayım.
Sözün bu noktasında; çocukları şehrin tüketen stersinden, gürültüsünden, kalabalığından kurtarıp; toprakla, ağaçla, suyla buluşturan, doğaya dost nesiller yetiştiren izcilik faaliyetlerinin faydasını ve önemini vurgulamak isterim.
Bazı tuzu kuru kasıntı entellerin mızmız itirazlarına rağmen, izcilik faaliyetlerini ve Türkiye İzcilik Federasyonu’nun çalışmalarını çok değerli görüyorum ve yürekten destekliyorum.

*
Sokakta oynayan, ağaçlara tırmanan, toprakta, çamurda üstü başı kirlenen çocukları ve çığlıklarını özledik.
Ne o cıvıl cıvıl sokak çocuklarımız kaldı ne de çocukça yaşanan çocukluğumuz...
Bırakın bir ağaca tırmanmayı, 20 basamak merdiveni bile yürüyen merdivenle inen, cips, hamburger, kola bağımlısı, test kölesi obez nesiller ürettik.
Ayakları toprağa değmeden büyüyen çocuklar yetiştirdik
Oysa “Toprak, çocuğun baharı.” diyordu Hikmet’in sahibi.
Çocukları baharından kopardık.
Çocukluk kültürümüz, çocukluğumuz talan edilmiş bir bahçe misali yok edildi.
Sokağın çocukları, “nesli tükenmiş bir canlı” türü gibi, misketlerini, toplarını, iplerini, beş taşlarını, gazoz kapaklarını, topaçlarını alıp gittiler.
Onlardan geriye akıllarda, yüzlerinde sonsuza kadar sürecek o içten tebessümleri ve sevinç çığlıkları kaldı…
Ve yerde hala hüzünle dönen o tahta topaçları...
Ve sokağın lambalarında çınlayan o ses: “Ahmeeet babam çağırıyor. ‘Akşam oldu artık eve gelsin!’ diyor.”

Adınız
Yorumunuz
Münir ÖĞÜTÇÜ - 15 Ekim 2022  
Harika bir yazı olmuş diline yüreğine sağlık

M.Mehdi Çiçek - 15 Ekim 2022  
Tebrikler...


Diğer Yazıları

Tayyip Erdoğan'ın rakibi Tayyip Erdoğan'dır
(Reis Güzel Tespit Yapmış)
Fatih Erbakan'ın oy hesabı
Ağır Konuşma Zamanı
Yetki ve Sorumluluk
Lütfen Doğaya Saygı Dostlar
Devletçe ve milletçe, ciddi bir tasarruf seferberliği yapmalıyız.
YETER ARTIK !!
Beyaz Türkler ve "beyaz dindarlar."
Fetret devri, faniler ve siyaset
Erdoğan'ın Yeni Kabinesi
Eskiden " Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz. "
Suriye Düğümü Çözülüyor!
Bir Türlü Güven Vermeyen 6'lı Masa
Yükselen Güç Türkiye
Duyarlı Olalım
Bizim Zamanımızda!
Eğitim Şart
CHP’yi anlamaya çalışmak…
Erdoğan kaybeder mi?
HEM SAHİPSİZ HEMDE İTİBARSIZ KALMAK !..
ABD’nin adayı ‘İmamoğlu’
6+1, 50 eder mi?
Elektirik Çarptı neden'mi
Dul Anne ve Kızı
TÜSİAD'IN adı bundan böyle FASİAD olsun!
İki Yüzlü İnsanlar...!!!
Bekara Karı Boşamak Kolay
Putu faiz olanın…
Paylaşmak Güzeldir
Geri gelmeyecek…
Eşim Beni Aldatıyor
Mesele Boğaziçi değil, hala anlamadın mı?
Dünya Eski Dünya, Aktörler Değişiyor
Size İki Yüzlü Mü! Yoksa Yüzsüz Mü! Demeliyim?
"Bu ölümcül virüs sınır tanımıyor, zengin-fakir, güçlü-güçsüz ayrımı yapmıyor"
Yeni Bir Ekonomi Yönetimi / Yeni Bir Ekonomi Anlayışı Hakim Oluyor
SAMİMİYETSİZ GÜLÜŞLER, SAHTE DOSTLUKLAR
Kur'an-ı Kerimde ''Elalem ne der'' diye bir ayet yok...!
O BİR DÜNYA LİDERİ
Gençlik ve Gelecek
BİZ YOLCUYUZ
SEVGİLİ SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZ"
0